Canım sıkkın, ekrana bakarken elim istemeden bir klasöre gitti, aslında içimdeki bu isteksizliğin asıl sebebi özlemdi. Açtım doya doya fotoğraflara baktım o güzel anımızı canlandırdım. Gelin bu güzel anımı en baştan başlayarak anlatayım.
Bundan yaklaşık dört buçuk sene önceydi, okuldan çıkmış otobüs ile eve giderken cep telefonum çaldı, baktım yurt dışından tanımadığım bir numara. Hem bir İzmir'li olarak, belediye otobüsünde açılan telefon stresini yaşamamak için hem de tanımadığım bir numaranın gerginliğini yaşamamak için meşgule attım. Bir daha aradı yine meşgule attım. Israrcı bir kaç kez aramanın ardından, bu numaradan bir mesaj geldi; "açsana lan". Kimdir bu, nedir demeye kalmadan eve yakın bir durakta indim ve iner inmez tekrar telefon çalmaya başladı, açtım ve karşımdaki ses; "bu bir ücretli aramadır..." kabul ettim, bu sefer telefonun ucundaki sesi hemen tanıdım, bu Max'dı (Max Cavalera "Soulfly"). "Olm niye açmıyon lan şerefsiz" tipindeki konuşmalarından sonra İstanbul'a geleceğini öğrendim, bu habere cidden çok sevindim. Bu mutluluğu hemen en yakın arkadaşlarım Öğünç, Cem ve Caner'le paylaştım. Yapılan planların ardından bizim oğlanı görmeye İstanbul'a gittik. Önceden giden Cem, sağ olsun kalacağımız yeri organize etmiş, Barış da yardım etmiş. 3 gün 3 gece goriller gibi ıslak hambuger yiyip, it gibi bira içtik. O gece geldi çattı, Max'ı görecektik. Nasıl efendi, nasıl kadirşinas bir çocuk anlatamam size. Bize bir eğlence tertiplemiş Yeni Melek Gösteri Merkezinde. Böğür eğlendik, böğür eğlendik...
Kısa ama her dakikası dolu dolu 4 gün geçirmiştik. Şimdi buralarda canım sıkılıyor siz yokken. Caner Japonya'ya gitti, belki her gün konuşuyoruz ama yetmiyor. Öğünç Ankara'da, telaşesi var hayvanatlardan yana. Cem de askere gitti, çok az haberleşiyoruz...Olm çok özledim lan sizi...