Den'in fikriyle girdim afiş işine, daha önce de 28 days later'in Deniz versiyonunu yapmıştım, keyifli işler çıkacak gibi...
28 Aralık 2008 Pazar
27 Aralık 2008 Cumartesi
Do You Know Darth Vader?
Cem'i az çok tanıyanlar ne kadar çok Star Wars manyağı olduğunu bilirler. Hatta o kadar hayrandır ki ülkemize gelen yabancı turistlere "nerelere gezdiniz, ülkemizi beğendiniz mi" yerine, "star wars biliyo musun, kaç kez izledin" gibi sorular sormayı tercih eder...
Bir de bizim fırlama; hadi Deniz oğlan hadi belime dolan var. Bu ibiş de Batman manyağıdır. Üç lafından biri hed lecır hed lecır betmen joker uiy adam öldü, vay so serüyüz gibi şeyler zırvalar.
Neyse bir çalışma denk geldi nette, bunu ikinize yolluyorum :) fıfşfıfıhşhşfıhşfhıfşhfh
Bir de bizim fırlama; hadi Deniz oğlan hadi belime dolan var. Bu ibiş de Batman manyağıdır. Üç lafından biri hed lecır hed lecır betmen joker uiy adam öldü, vay so serüyüz gibi şeyler zırvalar.
Neyse bir çalışma denk geldi nette, bunu ikinize yolluyorum :) fıfşfıfıhşhşfıhşfhıfşhfh
18 Aralık 2008 Perşembe
15 Aralık 2008 Pazartesi
14 Aralık 2008 Pazar
Children Of Bodom - Chaos Ridden Years Stockholm Knockout
Finlandiya'nin nadide bölgelerinde yetişmiş bir kaç gorilin kurduğu bu grup, hayatımda yaklaşık 10 senedir var. İlk konser videolarını izlediğimde dibim düşmüştü, tamam budur demiştim. Gel zaman git zaman nice albümleri çıktı, nice konserler verdiler. E vakit geldi çattı, artık DVD çıkartmalıyız dediler. Fena da olmadı. Hatta süper oldu. DVD elime geçip izlediğim gün hala aklımda, uyumuşum. Yok yok bu hikaye o değildi. Neyse adamlar konserde albüm kaydı gibi çalıyorlar. Bir ara gündelik ihtiyacım gibiydi, bir gün izlemezsem kendimi kötü hissediyordum. Tam anlamıyla bira içip, Öğünç'le izlemelik konser.
Megadeth - Rude Awakening
Rude Awakening; Megadeth'in 2002'de çıkarttığı efsane DVD'si. Bir çok Megadeth hayranı izlemiş olmalıdır, izlemeyen varsa da şiddetle tavsiye etmekteyim. Hayran demişken Megadeth hayranlığı ile ilgili bir kaç şey söylemeden geçemeyeceğim. Bildiğiniz üzere Metallica'dan atılan Dave Mustaine'nin kurduğu bu gruba hayran olmak, sanırım insanın içindeki isyankarlığın göstergesi. Mustaine sözlerinde Metallica'ya nazaran daha anarşik, daha karşıt düşüncelere sahip. Tamam ben de Metallica dinledim, sevdim ama Megadeth'e olan sevgim, saygım daha çok. Bu da Megadeth'in daha az popüler olmasından, daha samimi olmasından, daha isyankar ve daha sert olmasından kaynaklı. Neyse bu konu uzadıkça uzar. DVD'ye geri dönersek; eşeklik etmeyin parça listesine bir göz atın, izleyin şunu. Kulak pası giderici diye satılsın piyasada.
Değinmek istediğim bir diğer konu ise; Megadeth'in sık değişen kadrosudur. Son 10 yıldır çok kişi gelip gitti ama unutulmamalıdır ki Megadeth = Dave Mustaine. Hacı emmi türki yapsa dinlenir şerefsizim...
Değinmek istediğim bir diğer konu ise; Megadeth'in sık değişen kadrosudur. Son 10 yıldır çok kişi gelip gitti ama unutulmamalıdır ki Megadeth = Dave Mustaine. Hacı emmi türki yapsa dinlenir şerefsizim...
Şarjıngen
Çadır Tulumu
Çileli uykuyu, yazın kamp yapan arkadaşlar bilirler. Çadırın mikro dalga fırını etkisi yapan sıcağı üzerine uyku tulumunun buğlama ısısıyla birlikte güzelce pişersiniz. Hele ki çadır ve tulum kışlıksa varey varey...Biz "uyku tulumuna girsem mi, sabaha ayaz yapar mı" gibi sorularla mücadele ederken, yeni bir yazlık çadır+uyku tulumu dizayn etmiş adamlar. Gayet kullanışlı, taşıması pratik bir şeye benziyor.
11 Aralık 2008 Perşembe
Yemekteyiz
Bu aralar "Yemekteyiz" programı pek bir popüler, istemeden ben de göz atıyorum. Genellikle yemekten önce izlediğim için her seferinde beni daha da acıktırıyor. Bu programı Petkim'den bizim yobazlarla yaptığımızı hayal ediyorum da, çok eğleniriz be hacı.
Pazartesi günü ilk ev sahibi Öğünç olur. Masa düzeni tabi ki olmaz, bir tencere makarna yapar ki en makbulüdür. Gaza gelirse salçalı olur. Üzerine 2 domat keser, açar 2,5 litrelik kolayı, koyar önümüze, kolayı bile kendimiz alırız. İt gibi yer, armut gibi şişeriz...
Salı günü bende toplaşırız. Masa biraz renkli olur. Hafif salata, az turşu, yoğurt. Ana yemek tavuk, pilav olur sanırım. Güzelce yer, efendice kalkarız. Ne çok süper ne de çok dandik olur.
Çarşamba günü Ömer'e gideriz. Herşey zeytinyağından yapılmış olur. Değişik ama leziz bir çorba, üzerine mega harçlı bir köfte yeriz. Pilavı keşke tereyağ ile yapsaydı deriz, belki ordan 1 puan kırarız. Çünkü Ömer günlük hayatta herşeyde zeytinyağ kullanır !!!
Perşembe günü Caner'e gideriz. Hiç bir şey yapamaz, anca hıyar doğrar ama gülmekten karnımız doyar, pizza söyler kendimizden geçeriz.
Cuma günü Cem'e gideriz. Mutfağa girer, böğürerek homurdanır, iki yumurta bile kıramaz sonra da annanesinin yaptığı yemeklere abanırız. Aç kalmayız ama memnunda kalamayız.
Final de ise Ömer birinci olur, ben ikinci, Öğünç üçüncü, dördüncü Caner ve sonuncu ezik Cem olur. Çok güler, çok eğleniriz ondan da eminim ama :)
Pazartesi günü ilk ev sahibi Öğünç olur. Masa düzeni tabi ki olmaz, bir tencere makarna yapar ki en makbulüdür. Gaza gelirse salçalı olur. Üzerine 2 domat keser, açar 2,5 litrelik kolayı, koyar önümüze, kolayı bile kendimiz alırız. İt gibi yer, armut gibi şişeriz...
Salı günü bende toplaşırız. Masa biraz renkli olur. Hafif salata, az turşu, yoğurt. Ana yemek tavuk, pilav olur sanırım. Güzelce yer, efendice kalkarız. Ne çok süper ne de çok dandik olur.
Çarşamba günü Ömer'e gideriz. Herşey zeytinyağından yapılmış olur. Değişik ama leziz bir çorba, üzerine mega harçlı bir köfte yeriz. Pilavı keşke tereyağ ile yapsaydı deriz, belki ordan 1 puan kırarız. Çünkü Ömer günlük hayatta herşeyde zeytinyağ kullanır !!!
Perşembe günü Caner'e gideriz. Hiç bir şey yapamaz, anca hıyar doğrar ama gülmekten karnımız doyar, pizza söyler kendimizden geçeriz.
Cuma günü Cem'e gideriz. Mutfağa girer, böğürerek homurdanır, iki yumurta bile kıramaz sonra da annanesinin yaptığı yemeklere abanırız. Aç kalmayız ama memnunda kalamayız.
Final de ise Ömer birinci olur, ben ikinci, Öğünç üçüncü, dördüncü Caner ve sonuncu ezik Cem olur. Çok güler, çok eğleniriz ondan da eminim ama :)
Çık Rüyamdan
4 Aralık 2008 Perşembe
Canner'le Geziyorum
Süper insandır Caner'im, kardeşim...Bilenler bilir, şimdi uzak diyarlarda, uzak doğuda bu güzel insan. Buralardayken ne güzel günler geçirdik. Bir kış vaktiydi, F4 olarak Counter Strike oynamıştık, aynı takımdaydık, Deniz ve Serhat'ı dağıtacaktık, ta ki senin o efsane planını uygulayana kadar " Sen önden, ben arkadan". Evet aynen dediğin gibi yapmıştık, ancak beni o hangarda yalnız bıraktın, mermi manyağı yaptılar beni, sen uzaklaşıp gittin...Yere düşmüştüm gidişini gördüm...Uzaklaşmıştın. O günden sonra sana söylemeye başlamıştık "Canner'le Geziyorum". Bu cuma yine adını andık, çok güldük ama çok da özledik be kardeşim...
30 Kasım 2008 Pazar
Daniel Gonzalez Guiza
Fazla futbolla ilgilenmem, süper bir Fenerbahçe taraftarı değilim. Skorlara bakarım, denk gelirse golleri izlerim. Arada bir de derbi maçlarını dostlarla izlerim, keyif alırız. Gerçi son FB-GS maçında bir arkadaş pek keyif almadı, ortamı terk etti. Onun adını burda verip, rencide etmek istemiyorum. Neyse futbol konusuna geri dönersek, Fenerbahçe'nin İspanyol topçusu Guiza'dan bahsetmek istiyorum biraz. İlk gördüğüm anda tipine bakarak; "Bu adam Aliağaspor'da oynuyo ve adı da Tolga olmalı" dedim. Güzel bir golcü ama şeytanın bacağını tam olarak kıramadı, bir eksiklik var. Kendisi de bulamadı gibime geliyor bu eksikliği. Umarım bu eksikliğini tamamlayınca bol goller atar, keza kendisinde bu potansiyel var. Yazımı bir fotosuyla bitirmek istiyorum. Beşiktaş derbisinde boş kaleye atamadığı an...
29 Kasım 2008 Cumartesi
Chevrolet Aveo
Karbon salınımı ile artan küresel ısınma, ekonomik krizlerle artan petrol fiyatları yüzünden Chevy kendi tarzına uygun; büyük motorlu, geniş araçları artık pek üretmiyor. Daha çok Avrupa piyasasına adapte olabilmek için tarzını tamamen değiştirdi. Bir türlü yeni araçlarına gözüm alışamamıştı ancak Aveo'da beni çeken bir şey vardı. Üzerine Citroen'e ayar veren bu reklamı da görünce iyice sevdim bu modeli...
28 Kasım 2008 Cuma
Tadında Bırak
Akide Şekeri
" o gün, okulun bitmesi ile birlikte çantamı sırtıma taktım ve etrafa baka baka eve doğru yürüdüm. Güneş her zamankinden daha parlak, daha sıcaktı. Son 3 aydır bu kadar açık, sıcak bir hava olmamıştı. Mahallemize girerken her gün yaptığım gibi mahalle bakkalımız Tonton amcaya selam verdim, tabi ki onun yaramaz kedisi Minnoş'u da unutmadım. Bakkalın hemen yanındaki manav Nermin teyzenin de bugün neşesi yerindeydi, gülümsedim, o da bana bir adet elma attı, teşekkür ettim. Daha sonra her zaman uğradığım şekerci olan Orhan Ağabey'e gittim, selamlaştık ve bir paket akide şekeri aldım. O eşsiz kokusuna yenik düştüm ve ağzıma bir adet atıverdim. Apartmanımıza geldiğimde yöneticimiz olan emekli Mümtaz amcaya da bir adet akide şekeri ikram ettim, eve çıktım..."
ve bu hikaye böyle homoca devam eder gider. İlk öğretim çağlarımızda, özellikle 5,6,7. sınıflarda edebiyat derslerimizde ne de çok okuttular bize böyle homo hikayeleri, yasaklansın ulan. Aklıma geldikçe midem bulanıyor. Kendimize erken müdahale etmişiz de metali seçmişiz. Yoksa kendimi ilçe içi komposizyon yarışmasına hazırlanırken buluverirdim, varey varey...
Boş bulundukça kendi kendime bu tip hikayeler uyduruyorum ve çok gülüyorum, denemenizi tavsiye ederim. Favorim; haksızlığa uğramış orta okul öğrencisi, ailesi buna her zaman "kendini ezdirme, hakkını ara" tavsiyesinde bulunmuştur hep. Kesin anne öğretmen falan neyse ben susayım yoksa burdan da sardırıvericem yeni bir hikayeye...
ve bu hikaye böyle homoca devam eder gider. İlk öğretim çağlarımızda, özellikle 5,6,7. sınıflarda edebiyat derslerimizde ne de çok okuttular bize böyle homo hikayeleri, yasaklansın ulan. Aklıma geldikçe midem bulanıyor. Kendimize erken müdahale etmişiz de metali seçmişiz. Yoksa kendimi ilçe içi komposizyon yarışmasına hazırlanırken buluverirdim, varey varey...
Boş bulundukça kendi kendime bu tip hikayeler uyduruyorum ve çok gülüyorum, denemenizi tavsiye ederim. Favorim; haksızlığa uğramış orta okul öğrencisi, ailesi buna her zaman "kendini ezdirme, hakkını ara" tavsiyesinde bulunmuştur hep. Kesin anne öğretmen falan neyse ben susayım yoksa burdan da sardırıvericem yeni bir hikayeye...
Zibidi
Macerayı ve seyahatı severim. Uzun zamandır ne kamp yaptım ne de bir yolculuğa çıktım. Bu hafta elime geçen İstanbul yolculuğu ile bu özlemimi az da olsa giderdim. Askeriyede işlemlerimi başlatmıştım ancak daha önce olduğum böbrek ameliyatı nedeniyle doktorlar daha detaylı bir sonuç istediler. Bu detaylı kontrol dediğim olay böbrek sintigrafisi. Bu sebeple İzmir'deki askeri hastaneden İstanbul'daki askeri hastaneye sevk edildim. Gittim ve malesef haftaya Salı günün randevu alabildim. Beklemem gereken 6 gün vardı. Kararsızdım. En azından o gün kalayım dedim, en uygun olan Ervin'di. Ervin'in işten gelmesini beklerken tabi ki Taksim'de İstiklal'de gezdim tek başıma. Çok uykusuz ve çok yorgundum, çantam da ağırdı. Az da olsa keyif aldım ama...
Bol yağmur yedikten sonra kendimi küf kokan metro ile Cevahir alışveriş merkezine attım. Burada bir kez daha özledim İzmir'im güzel metrosunu. Buluşmaya Ervin'de geldi ve evine geçtik. Ev o an benim için ciddi anlamda çok mutluluk vericiydi. Yanımda Ervin'im vardı, ne de çok özlemişim güzel insanı... Biraz geyikten sonra uykusuz, yorgun bünyemi dinlenmeye aldım. Yaklaşık 11 saatlik bir uykudan sonra gözlerimi İstanbul'da açtım. Camları ıslak, soğuk, kasvet dolu İstanbul'da. Sokaklarda kornadan oluşan kaos ve bitmek bilmeyen bir telaşe. Aileme, dostlarıma, sevgilime danıştım ne yapsam ne etsem diye... Kırk yılda bir gelmişim, gezeyim tozayım dedim kendime. Fark ettim ki hava kötü olunca ve yanımda sevdiklerim olmayınca İstanbul pek de keyifli değilmiş. Bir Öğünç, Caner, Cem, Serhat, Den ve bir anda aklıma gelmeyen nice dostlarım. Hele deli sevgilim olsa bambaşka olurdu kesin. Dedim buralar dar bana, dar olmasa bile daral geldi, tapagaz çıktım evden, aldım bilet. Benim vardır böyle ani kararlarım, zibidiliklerim. Geldim İzmir'e, köyüme... Yolculuğum gün batımına denk geldi, inanılmaz keyifli yolculuk yaşadım, huzur buldum biraz ama İzmir'e varınca daha da büyüdü bu huzur, dostlarımı görüp, sevgilime sarılınca her şey tamam oldu.
Bol yağmur yedikten sonra kendimi küf kokan metro ile Cevahir alışveriş merkezine attım. Burada bir kez daha özledim İzmir'im güzel metrosunu. Buluşmaya Ervin'de geldi ve evine geçtik. Ev o an benim için ciddi anlamda çok mutluluk vericiydi. Yanımda Ervin'im vardı, ne de çok özlemişim güzel insanı... Biraz geyikten sonra uykusuz, yorgun bünyemi dinlenmeye aldım. Yaklaşık 11 saatlik bir uykudan sonra gözlerimi İstanbul'da açtım. Camları ıslak, soğuk, kasvet dolu İstanbul'da. Sokaklarda kornadan oluşan kaos ve bitmek bilmeyen bir telaşe. Aileme, dostlarıma, sevgilime danıştım ne yapsam ne etsem diye... Kırk yılda bir gelmişim, gezeyim tozayım dedim kendime. Fark ettim ki hava kötü olunca ve yanımda sevdiklerim olmayınca İstanbul pek de keyifli değilmiş. Bir Öğünç, Caner, Cem, Serhat, Den ve bir anda aklıma gelmeyen nice dostlarım. Hele deli sevgilim olsa bambaşka olurdu kesin. Dedim buralar dar bana, dar olmasa bile daral geldi, tapagaz çıktım evden, aldım bilet. Benim vardır böyle ani kararlarım, zibidiliklerim. Geldim İzmir'e, köyüme... Yolculuğum gün batımına denk geldi, inanılmaz keyifli yolculuk yaşadım, huzur buldum biraz ama İzmir'e varınca daha da büyüdü bu huzur, dostlarımı görüp, sevgilime sarılınca her şey tamam oldu.
23 Kasım 2008 Pazar
Ultimate Survival Vs Survivorman
Discovery Channel'ı az çok takip ediyorsanız bu iki programdan haberiniz vardır. Bu tip bir programla yaklaşık iki sene önce, Bear Grylls (Ultimate Survival olan ki programın adı sonradan Man vs Wild oldu) sayesinde tanıştık. Bir adamı salıyorsun kimsenin olmadığı, yaşanmanın imkansız olduğu bir bölgeye, herifin doğa ile cebelleşmesini izliyorsun. Bear programa uçaktan veya helikopterden paraşüt ile atlayarak başlar, çekim ekibi ile devam eder, zor olan yerlerde çekimi tek başına yapar. Yanında paraşüt ipi, çakı ve matara vardır, bölgenin koşuluna göre fazla ağırlık yapmayacak üç, beş ekipman daha alır. Dırdırsızca görevini tamamlar, şikayet etmez, kararlıdır, ne yaptığını bilir. Gel gelelim Survivorman'deki amcamız Les Stroud'a. Kendisi biraz daha yaşlı, etnik, tutkulu. Benim çekim ekibim yoktur, ben bu işi yalnız hallederim havası vardır kendisinde. Kararsız, avcılık yeteneğinden yoksun bir insan kendisi ama olsun biz onu da sevdik...Sonuçta doğayı sevmişiz biz, gönül vermişiz bu yola.
Öneriler
kirli ellerle gözlerini ovuşturma
kış geldi, gribe dikkat
öyle bilmediğin yerde yemek yeme
radyasyondan koşularak kaçılmaz
acil durumlarda ulaşman gereken kişilerin numaralarını ezberle
az da olsa ilk yardımı bil
depremde hemen masa altına gir, aç kalırsan tatakları yersin
tv, bilgisayar karşısında fazla vakit geçirme
el freni çekmeyi unutma
22 Kasım 2008 Cumartesi
Atakent
20 Kasım 2008 Perşembe
Sevgi Dili
Kaynana Dili
Bugün annem ve teyzem Çeşme'ye gitmişlerdi. Kaktüsün meyve verdiğini gören annem dayanamayıp, dalmış kaktüse, çormuş 2-3 tane meyvesinden. Kaynana dili isimli kaktüs meyvesini ilk defa Olympos'ta yemiştim, bugün ikinci kez yemek nasip oldu. İlk seferde olduğu gibi bu seferde de ağzımdan çekirdek temizlemekten yoruldum. Çekirdekler tam tüf tüf mermisi. Alacan boruyu paso vurcan bizim kediyi, eğlenceli olur. Çok ısrar etmiyorum yemeniz için ama tatmakta bir fayda var.
16 Kasım 2008 Pazar
Ruh Gıdası
Herkes müzik dinler, kendince kulağına hoş geleni...Galiba eskiden müziğin değeri çoktu, kaset alırdık, yıpranacak diye dinlemeye kıyamazdık, boş kasetleri doldurup birbirimize armağan ederdik. Sonrada CD geldi hayatımıza. Ses kalitesi daha güzel, daha uzun ömürlüydü. Diskman'inde dez avantajı, Walkman gibi kolay cepte taşınmazdı. O zamanlar albümlerdeki tüm şarkılar tek tek dinlenirdi, hakkı verilirdi. Mp3 ile beraber tonlarca parçayı yükledik, gün boyu dinledik, sadece en popüler parçaları, B taraflarını es mi geçtik?
7 Kasım 2008 Cuma
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)